Ava Giderken yabancı erkeğe av oldum

Ava Giderken yabancı erkeğe av oldum.
Merhaba porno hikayeler okurları, ne zaman av mevsimi başlasa, hemen tüfeğini hazırlamaya koyulur. Bir seferinde ısrarım üzerine beni de götürmüştü. Birlikte ava gitmiştik ama ben de yabancı bir erkeğin avı olmuştum… Ava hazırlanan eşim, arabanın bagajına çadırı koyarken, “orada en az bir hafta kalacağız” demişti. Bir hafta şehirden uzak kalmak ilk anda iyi bir fikir gibi göründüyse de, sonradan “oralarda ne yapacağım? ” diye kara kara düşünmeden edemedim. şehirden yaklaşık altı saat uzaklıkta bir orman içi dinlenme yerinde kamp kurmuştuk. Etrafta bizden başka kimsecikler görünmüyordu. Kocam iki kişilik çadırı kurmaya çalışırken ben de su bulmak için dolaşmaya çıkmıştım. Epey ileride, çadırımızın görünmez olduğu noktada bir çeşme bulmuştum. Çeşmeye yaklaşırken onu gördüm. Saçı sakalına karışmış, kılığı kıyafeti dökülen iri yarı bir adam, elinde çiftesiyle çeşmenin yanında dikiliyordu. Ona “günaydın… ” diye seslendim. Gözlerini üzerime dikmiş, beni baştan aşağı süzmüştü. Sonra, “günaydın” derken gözlerini içindeki parıltıyı fark ettim. Doğrusunu isterseniz ondan hiç korkmamıştım. Hatta korkmak şöyle dursun, bu vahşi görünüşlü erkekten hoşlanmıştım bile… Sürekli olarak güneşe kısık gözlerle bakmaktan gözlerinin altı ve etrafı kırışıklarla doluydu ama yaşı taş çatlasa 40 civarında olmalıydı. Burnu düzgün, dudakları kalındı. Elleri ve ayakları da kocamandı.
Dudaklarını görür görmez, “bu etli dudaklar kadınlığımı ne güzel yalarlar, kim bilir? ” diye düşünmüştüm. Bunu düşünmek beni aniden tahrik etmişti. Gözlerimi karşımda duran yanık tenli adamın üzerinde gezdirip duruyordum. ilk defa kocamdan başka bir erkeği bu şekilde arzuluyordum. Bütün bunlar kafamın içinden geçerken haşin görünüşlü erkek, “benim adım vahap. Bu piknik yerinin gönüllü korucusuyum, hoş geldiniz!… ” dedi. Ondan beklenmeyecek bir incelikti hoş geldiniz demesi. Sonra yanıma geldi. Elimdeki su dolu kovaya uzanarak, “verin ben taşıyayım” dedi. Gerçekten ince ruhlu bir yabaniydi vahap. Kova el değiştirirken ellerimiz birbirine değmiş, o an liseli kızlar gibi heyecanlandığımı hissetmiştim. Vahap’ın o anda pembeleşen yanaklarımı görmemesinin diliyordum. Birlikte çadır kurduğumuz yere doğru yürürken, ıslaklığımın külotumun dışına geçtiğini hissediyordum. Heyecandan soluklarım sıklaşmıştı.
Kocam, yanımda bir erkekle geriye döndüğümü görünce, gözleri fal taşı gibi açıldı. Korucu vahap su dolu kovayı yere bırakırken kendisini kocama tanıttı. Daha sonra çadır kurmakta olan kocama yardım etti. Bu işlerden çok iyi anladığı hareketlerinden belli oluyordu. Akşamüzeri yanımızdan ayrılırken, benim birlikte yemek yeme konusundaki bütün ısrarlarımı ret etti ve ateşe dikkat etmemizi söyleyerek alaca karanlıkta kayboldu. Akşam çadırda kocam sevişmek istedi. Üzerimde debelenirken, ben gözlerimi yummuş, üstümdeki erkeğin vahap olduğunu hayal ediyordum. Bunun düşüncesi bile güzeldi. O yüzden iki kez orgazm olmuştum. Kocam, “orman havası sana yaradı” diye takıldı. içimden “sen öyle san… ” diye geçirdim. Ertesi sabah, kocam güneş doğarken, bir gün önce vahap’ın tarif ettiği istikamete doğru avlanmaya gitmişti. Ben de biraz yatak keyfi yaptıktan sonra pijamalarımla su almak için çeşmenin yolunu tutmuştum. Yine aynı yerde vahap’la karşılaşınca yüreğin hop etmişti.
Vahap’ın ilk sözü, “kocan çıktı, değil mi? ” olmuştu. Başımı salladığımı görünce, “bu gece hiç uyumadım, hep seni düşündüm” dedi ve yanıma yanaşıp beni dudaklarımdan öptü. Yüzünün kılları tenime değince bir hoş olduğumu hissettim. Onun olmak istiyordum, hem de tüm benliğimle… Ses çıkarmadığımı gören vahşi erkek beni elimden tutup ormanın derinliklerine doğru sürükledi. Heyecandan neredeyse nefesim kesilecekti. Bir süre sonra etrafı fundalıklarla dolu olan bir yere geldiğimizi gördüm. Etraftaki ağaçlar o kadar sıktı ki, güneş ışığı bile sızacak delik bulamıyordu. Vahap pantolonun kemerini çözerken yüzüne endişeli gözlerle baktım ve “ya kocam gelirse? ” diye endişemi belirttim. Vahap rahat bir hareketle külotunu dizlerine indirirken, “korkma, ona dün tam tersi yerleri tarif ettim” demişti.
Vahşi adam yere oturduktan sonra ellerini geriye dayadı. Bacaklarının arasındaki aleti tıpkı bir keser sapı gibi duruyordu. O sapı içime almalıydım. Hemen pijamamın alt kısmını ve mavi külotumu çıkardım. Beni karşısında yarı çıplak gören vahap’ın gözleri parlıyordu. Bacağımı üzerinden aşırdım ve ellerimi dizlerimin üzerine koyarak kucağına oturmaya çalıştım. Vahap aletini sağ eliyle kavramış, kadınlığıma doğru ayarlamaya çalışıyordu. Biraz sonra sert aletinin kafasını baldırlarımda hissettim. Hafifçe yana kayarak kendimi ayarladım. Aletinin kafası, artık alev alev yanmakta olan kadınlığımın ağzındaydı. Kıçımı hafifçe oynatarak aletin kafasını içime alınca, ateş gibi bir cismin döl yuvamda ilerlediğini hissettim.
Ellerimi vahşi erkeğimin boynuna dolayarak iri kalçalarımı kucağına yerleştirdim ve ahenkle oturup kalkmaya başladım. Bacaklarımı iyice aralamama rağmen vahap’ın aletini yine de bütünüyle içime alamıyordum.
Kazığa oturur gibi oturuyordum sert aletin üzerinde ama kafasını rahmimin üzerinde hissedememek beni doyumsuz kılıyordu. Sitem edercesine, “doyamıyorum!… Doyamıyorum… ” diye inleyince vahap pozisyonu değiştirdi. Vahap beni ellerim ve dizlerimin üzerinde oturtup arkama geçmiş o şekilde düzmeye koyulmuştu. şimdi her şey daha güzeldi. Dünyalar benim olmuşçasına mutluydum artık. Çünkü vahap’ın sert erkekliğini tam olarak içimde hissedebiliyordum. Bu da bana müthiş bir keyif veriyordu. Onun içime akıtmasını beklemeden art arta orgazm olmaya başladım. En sonunda yere kurumuş otların üstüne yığılırken, az ötemde, yoğun çalılıklardan gelen çıtırtıları duymuştum ama bunu düşünecek halim yoktu doğrusu. Beş gün boyunca, kocam her sabah güneş doğarken avlanmaya gitmiş, ben de avcım vahap’ın güçlü kollarına ve erkekliğine koşmuştum. Akşamları kocam çadırımızda üzerimde gidip gelirken, hala “bak orman sana nasıl da yaradı” diyordu. Vahap’la her sevişmemizde ilk gün duyduğum o çıtırtıları duydum. Kimseleri göremiyordum ama birisinin bizi izlediğinden emindim. Bu da beni çıldırtmaya yetiyordu…